27 Aralık 2015 Pazar

The Man from U.N.C.L.E.


Bir çok açıdan değişik bir macera filmi ile karşı karşıyayız. Raflara yeni düşen 2015 yapımı bu komedi-macera ajan filmi, 1964-68 yılları arasında yayinlanan MGMtelevizyon şirketinin aynı isimli başarılı dizisinden esinlenerek yapılmış. James Bond‘un yaratıcısı Ian Fleming tarafından kaleme alınan hikaye, aynı ajan dünyasını biraz daha esprili bir şekilde yansıtıyor.
Filmin yönetmeni Guy Ritchie hakkında sanırım uzun uzadıya yazmanın bir alemi yok. Zira Lock, Stock and Two Smoking BarrelsSnatch ve Sherlock Holmes film serisi ile yeteneğini İngiltere’den Amerikan sinemasına transfer edebilmiş, takdir gören bir aksiyon yönetmeni. Küçük yaşlarından beri aldığı Jiu-Jitsu, Karate ve Judo eğitimlerinde topladığı enerjiyi nasıl yönlendireceğini bilemeyip, eski karısıMadonna‘yı sakatlamaktan tutuklanması da onu magazin basınında takip edilen bir isim haline getirdi :)
Gelelim başrol oyuncularına. Bu kısım da çok eğlenceli. 2002 yılı yapımı Monte Cristo Kontu‘ndaki rolüyle kariyerine başlayan ve sonunda en son model Supermanolarak karşımıza çıkan Henry Cavill‘e, The Social NetworkJ.Edgar ve The Lone Ranger filmlerinden tanıdığımız Armie Hammer eşlik ediyor. Bu tür filmlerin olmazsa olmazı “her kardeşe birer gelin” klişesi de, iki hoş bayanı oynayan İsveç asıllı aktrisAlicia Vikander ve Avustralyalı Elizabeth Debicki sayesinde tamamlanıyor. Bir de beklenmedik bir rol ile karşımıza çıkan Hugh Grant ise filmin sürpriz yumurtası.
1963 yılında geçen konunun esas oğlanları, ele geçirilmesi zor bir hırsız olan ama hükümetin sinsi planıyla etkili bir CIA ajanına dönüştürülen yakışıklı Napoleon Solove uluslararası bir kriz durumunda beraber çalışmak zorunda kaldığı çok iyi eğitimli ve disiplinli KGB tetikçisi İllya Kuryakin. İkinci dünya savaşı sonrasında Amerika’ya sığınan eski Nazi bilim adamı Udo Teller‘ın kızı Gabriella‘yı Doğu Almanya’dan kaçırma operasyonu sırasında karşı karşıya geliyorlar. İngiliz gizli servisinin de devreye girmesiyle bu iki rakip, kızın amcasını son derece tehlikeli bir nükleer silah yapımı için kiralayıp dünya çapında bir kriz yaratmayı planlayan Nazi sempatizanı zengin bir çiftin oyununu bozmak için güç birliği yapmak durumunda bırakılıyorlar. Hem ortak hedeflerine yönelik olarak konsantre bir şekilde yol alırken, hem de soğuk savaşın gerçeklerine dair çatışan gizli ajandalarını nasıl uygulayacaklarını düşünmeleri gerekiyor.
İlk olarak 1993 yılında planlanan film, 20 yıl içinde 14 senaryo değişikliği yaşadı.Vaktiyle Quentin Tarantino Jackie Brown‘u çekmek için, Steven Soderbergh ise detaycı kişiliğiyle o yıllara ait ortamların yaratılmasında çok ciddi paralar harcayıp projenin para kazanmasında engel oluşturabileceği için projeyi terkettiler. Nihayet 2013 yılında Guy Ritchie yönetmenlik için imzayı attı. Hele bu yirmi yıl boyunca proje için düşünülen ve temasa geçilen erkek oyuncuları duysanız, dudağınız uçuklar. Tabi o oyunculardan sonra bu son seçimler biraz beklentilerin altında kalmış gibi gözükebilir, ama inanın ortaya çıkan sonuç gayet eğlenceli. Sizi sıkmayacak, tam bir hafta sonu aksiyon filmi.
İyi Seyirler!
Gökhan DEMİRCİ




——- 7.4 ——-   ——- 67% ——-


Billy Elliot


Ruhunuza dokunabilecek ender filmlerden biridir Billy Elliot. Müzik ve komedi unsurları ile dengeli bir şekilde harmanlanmış, harika bir insan gelişimi hikayesi. Modern zaman masalı.
Bu film ile beraber, yazar Virginia Woolf‘un son zamanlarındaki halini gözler önüne seren The Hours ve Kate Winslet‘e 2008 yılında en iyi kadın oyuncu Oscar’ını getiren The Reader filmlerini yöneten Stephen Daldry‘nin, çok uluslu yapım destekçilerini bir araya getirip İngiliz sinemasına güzel bir hediye vermiş olduğunu söyleyebiliriz.
Filmin başrol oyuncusu Jamie Bell, daha sonra Amerikan sinemasına transfer olarakKing KongJumperSnowpiercer ve en son Fantastik Dörtlü‘nün son yorumunda önemli roller aldı. Hollywood’da kendine o seviyede bir kariyer yaratamayan Gary Lewis‘i ise sadece Eragon ve Gangs of NewYork‘taki ufak rollerinden hatırlamak mümkün. Bol ödüllü usta İngiliz aktris Julie Walters da filmde oyunculuğunu döktürenlerden.
Arka plan, 1984 İngiltere’sinde Kömür Madencileri Grevinin ağır ortamı. En önemli geliri ve sosyal statüyü maden sayesinde elde eden bir kasabada, eli alet tutabilecek her erkek bu tür işlere şartlanmaktadır. Önemli olan sert görünmek, yılmamak ve geleneklere uygun şekilde aile reisi olmaktır. Aktif grev görevlisi kömür madencileri olan dul babası ve ağabeyi, Billy‘i fiziksel olarak kuvvet kazanması için boks kursuna yollarlar. Fakat Billy’nin yeteneği, içinde bambaşka arzuları tetiklemektedir. Alzheimer hastası olan büyükannesinin eskiden balerin olmasından aldığı ilham, onu dansın büyülü atmosferine çekmektedir. Babasına rağmen Billy, dansı kariyer olarak seçebilecek ve rüyalarını gerçekleştirebilecek midir?
Bazı sahnelerinin, seyircinin göğsünde Flashdance‘in yarattığı kıpırtıları yaratacak kadar hoş bir enerjiyle çekildiğini söylemek mümkün. Kazandığı ve aday gösterildiği onca ödülün hakkını gişede de veren bu azim hikayesi, 2005 yılından itibaren yepyeni bir canlı sahne gösterisi olarak tekrar sanatseverler ile buluştu ve buluşmaya devam ediyor. Bu müzikalin son gösterimi Nisan 2016 tarihinde yapılacak.
Ailecek seyredilebilecek güzel bir İngiliz sineması örneği. Hem oyunculuklar güzel, hem müzikler filme başarıyla yerleştirilmiş. Filmin orijinal müziklerini içeren albüm, benzerleri arasında İngiltere’de en çok satanlardan biri. Bunda müzikalin de katkısı büyük tabi ki.
Belki de yeteneklerini içine atmakta olan çocuğunuzun sanatçı olmaya karşı cesaretini ateşleyecek bir etmen oluverir, ne dersiniz?
Gökhan DEMİRCİ




——- 7.7 ——-   ——- 85% ——-